4 Ağustos 2014 Pazartesi
YARATICI YAZMA'DA ÖN KOŞUL: SABAH SAYFALARI
Oğuz Atay'ı tüm yönleriyle inceleyen "Ben Buradayım" kitabının yazarı Yıldız Ecevit'in yine değerli bir isim olan Gürsel Aytaç'ı anlattığı bir kitap vardır:
"Yaşamak Eşittir Yazmak"
Bu ulvi eylemin ruhuna kendini kaptıranlar bir zaman sonra böyle görmeye başlıyorlar hayatı. Sadece okumak bir zaman sonra yeterli gelmemeye başlıyor. Bu hadise, kumdan kendi imkanlarıyla çıkıp başka hiçbir yöne gitmeden doğruca denize koşan kaplumbağa yavruları gibi bir içgüdü haline geliyor. Okumakla elde edilmiş bilgiler zamanla bir matematik formülüyle özdeş bir biçimde belli oranlarda artmaya başlıyor haliyle. İlk zamanda edinilen izlenim/yorum sayısı x1 iken okunan kitap sayısı arttıkça bu rakam kitap başına x50'e kadar çıkabiliyor. E bu da zamanla yoğun okumaların sonunda oluşan izlenim/yorum patlamasının dışarıya taşmasına sebep oluyor.
Ancak takdir edersiniz ki bu çok emek, çok zaman isteyen zahmetli bir süreç. Yani Gürsel Aytaç gibi yaşamayı yazmak olarak nitelemek için gerçekten bir Gürsel Aytaç olmak gerekiyor. Ya da Marcel Proust'un meşhur hikayesini bilirsiniz:
Fransız yazar Marcel Proust, yedi ciltlik "Kayıp Zamanın İzinde" isimli romanına, bahçede oturan kahramanın ıhlamur çayına bisküvi batırarak anılarını hatırlamasıyla başlar. Ancak yedinci cildin sonuna gelindiğinde hikayenin hala ıhlamur çayına batırılan bisküvide kaldığı görülür. Yani Proust yedi cilt boyunca hikayeyi ileriye götürmeden yazmayı başarabilmiştir. Yine Proust'un, bir adamın uyumak için yatakta dönüp durmasını otuz sayfayla anlattığı kitabının, ilk yayıncısından "bunu kimse okumaz" diyerek tepki gördüğü hep anlatılır.
Proust da aynı şekilde yazarak yaşayanlardandır.
Peki asıl soru şu:
"Nasıl olur da bir adamın uyumak için yatakta dönüp durması otuz sayfada anlatılabilir?"
"Yazar, bu çok basit eylemi bile nasıl bu kadar uzatabilmeyi başarmıştır?"
İlk cevap gayet doğal ve basit: Çok okuyarak! Okumanın yazmak üzerindeki katkısını anlatmama gerek yok herhalde.
Doğru... Zamanın en ünlü yazarlarının ilham kaynaklarının hep yaptıkları okumalar olduğunu söyleyebiliriz. Pek tabi doğal yetenekleri de bu süreci hızlandırmıştır.
Peki, bir Marcel Proust, bir Gürsel Aytaç ya da bir Ahmet Hamdi Tanpınar olma iddiası taşımayan bizler, okumalarımızdan kaynaklı dışavurumlarımızı nasıl tıkanmadan, yaratıcı bir şekilde yazabiliriz?
Ama önce bir kavramdan bahsetmeliyim...
YAZAR TIKANMASI
Eğer arada ufak tefek yazılar yazma ihtiyacı hissediyorsanız mutlaka bu girişimlerinizde zaman zaman tıkanmalar yaşıyorsunuzdur. Elinize kalemi alıp, ya da elleriniz klavyeye koyup "Ee, şimdi?" dediğiniz zamanlar olmuştur. İşte bu aslında yazar tıkanması dediğimiz olaydır ve çok doğal bir süreçtir.
Bunun belli sebepleri olabilir. En temel sebebi de yazmadan önce bir hazırlık aşaması yapmamanızdır. Yine herhangi bir taslak çıkartmadan yazmaya oturmak ya da yazı fikrini zihinde yeterince olgunlaştırmamak da bu sebepler arasında sayılabilir. Ancak bazen tüm bu ön hazırlık süreçlerini yaptığımız halde cümle kurmakta, ya da bir fikri uzun cümleler kurarak, arada kesinti yaşamadan ifade etmede sıkıntılar yaşarız.
Yazma sırasında, yazının genelini ve ifade edilmek istenen fikri baltalayan "yazar tıkanması"na çareyi Julia Cameron "İçinizdeki Yaratıcıyı Keşfedin" isimli kitabında veriyor.
SABAH SAYFALARI
Sabah sayfaları adı üstünde "sabah yazılan sayfa" demektir ve sabahleyin kalkar kalkmaz üç sayfa yazı yazma esasına dayanır. Bunu bir "günlük" olarak nitelendirebilirsiniz. Ancak günlük gibi iki-üç cümleyle sınırlı değildir. Sabah sayfalarının kilit noktaları vardır:
1-) Sabah uyanır uyanmaz yazılmalı...
Bunun sebebi yeni uyanılan sabah vakitlerinin zihnin en temiz anı olması. Ancak burada tavsiye erken saatlerde bu işin daha kolay olacağı yönünde. Aslında biyolojik ve zihinsel bir hadise.
2-) Kesinlikle tam "ÜÇ SAYFA" olmalı...
Ne bir satır eksik, ne bir satır fazla... Tam üç sayfa... Bunun sebebi de her sabah üç sayfa yazı yazmaya zorlanan zihnin kendisini bu egzersize alışmaya zorlaması. Hemen aklınıza şu soru geldi:
"İyi de ben sabahın köründe üç sayfaya ne yazacağım kardeşim?"
İşte asıl kilit nokta burası. Zihninizi yazmaya zorlamanız yaratıcı zekanızı müthiş ölçülerde arttıracak. Çünkü beyin egzersizlerle muazzam noktalara ulaştırılabilir. Zor bir sudoku çözmekle, hatta her sabah ağırlık kaldırmakla, sabahleyin üç sayfa yazı yazmak için kendinizi zorlamak arasında çok fark yok aslında. Bu zorlama beyin kıvrımlarınızın dinamiğini sağlayacak ve daha fazla nöron bağlantısı kurabileceksiniz. Bu da zamanla hızlanıp doğal bir süreç haline gelecek.
Gelelim ne yazacağınız konusuna...
Her şey ile hiçbir şey arasında çok ince bir çizgi vardır. Her şeyi yazın. O an aklınızdan geçen bütün cümleleri yazın. Hiç çekinmeden, "yahu buraya da bu yazılır mı?" demeden, fütursuzca yazın. Bunu uzun bir günlük gibi hayal edin. Gün içinde size dokunan dokunmayan, söylemek istediğiniz her şeyi. Konu sınırlaması yapmayın. Aklınıza bir şeyin gelmesini beklemeyin. Daldan dala atlayın. Eğer gerçekten hiçbir şey gelmiyorsa
"Yahu bu sayfa işi bence çok saçma. Neden üç sayfa yazmak zorundayım ki? Bak görüyor musun? Hiç bir şey gelmiyor aklıma. Ondan sonra üç sayfa yazamayınca olmaz diye yaygara koparılıyor. Zaten bu kalem de elimi acıtıyor. Kalemtraş da yok etrafta. Dandik kalem. Mahvetti kağıdı. Arkadaş ben neden hep kalemlerimi kaybediyorum? Küçükken de annem silgimi boynuma asardı kaybetmeyeyim diye. Ruhumda var pasaklılık"
gibi saçma paragraflarla doldurmaya çalışın. Göreceksiniz, bir zaman sonra bu saçma paragraflar yerini gün içinde yaşadığınız olaylara dair spesifik bakış açılarıyla oluşturduğunuz izlenimlere bırakacak. Hatta sabırla devam ederseniz üç sayfa, beşe-ona çıkacak. Üç sayfa yazı yazmak sizin için çocuk oyuncağı haline gelecek. Sabah sayfalarına başlamadan önce zihninizde ufacık bir izlenim kırıntısı oluşturmayan hususlar hakkında sayfalarca yazmaya başlayacaksınız ve yazarken tıkanma sorunu ortadan kalkmış olacak. Ee şimdi? demeye fırsatınız dahi olmayacak. Kelimelerin, cümlelerin ışık hızıyla ete kemiğe bürünüp kağıda aktığını hissedeceksiniz. Bir iç güdü haline gelecek. Hatta siz aklınızdaki cümleyi kağıda dökmeye çalışırken, yine muazzam bir cümle zihninizde belirecek ve onu da unutmadan o en mükemmel haliyle kağıda dökmek için çaba harcayacaksınız. Kısacası eliniz zihninize yetişemeyecek.
Ama dediğim gibi...
Faydasını görebilmeniz için, her sabah aksatmadan tam üç sayfa yazmanız gerekiyor. Araya fasıla girince gerçekten gerilediğinizi ve zamanla eski halinize döndüğünüzü hissedersiniz. O yüzden burada anahtar kelime "sebat". Zor bir iş. Ama inanılmaz faydalı. Yaşamanın gerçekten yazmak olduğu idealine yaklaştığınızı fark edeceksiniz.
O yüzden yazmak ve yaşamak için hemen kendinize bir defter alın ve yarın sabah başlayın...Tam üç sayfa...
Amacınız hayatınızı anlamlandırmak olsun...
*** *** ***
Okuma Listesi:
- Ben Buradayım / Yıldız Ecevit
- Yaşamak Eşittir Yazmak / Yıldız Ecevit
- Kayıp Zamanın İzinde / Marcel Proust
- İçinizdeki Yaratıcıyı Keşfedin / Julia Cameron
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder