Ergen kafamla tanıştım ekşisözlük ile...
Ergenlik dönemi bildiğiniz gibi çok karmaşık bir süreçtir. Genelde erkek öğrencilerde bir siyasi eğilim belirginleşir. Özellikle lisede başlar bu. Daha çok uçlarda yaşayan bir siyasi figür üzerinden kahramanlaştırma yaşar ve bir ideolojiye saplanmak zorunda hisseder kendini. Bu bireyin kendisinden bağımsızdır ve gelişimin doğasında vardır. Eğer bu gençlerin biraz da tarihe merakı varsa bu duygular daha yoğun yaşanabilir. Neticede genç kendini bir ideolojinin, kavramın kucağına bırakır ve onun argümanlarıyla karşı tarafı taşlama, suçlama, eleştirme ile safını sıklaştırır, tarafını net bir şekilde belli eder. Bu tercihte ailenin, çevrenin çok büyük etkisi vardır. Hatta en büyük etkisi denebilir. Arada aykırı otlar bitse bile böyle...
Ben de herkes gibi tarafımı seçmiş, karşı tarafa olan duygularımı netleştirmiş ve kendi ideolojime yoğunlaşmıştım. Diğer tarafla aramda sert duvarlar vardı. Ancak insan hayatında bazı kişilerle karşılaşır. Orhan Pamuk'un bir romanı "Bir kitap okudum, hayatım değişti." diye başlar. Ben de bir insanla tanıştım ve o insanın verdiği bir kitapla hayatım değişti. Çünkü, çok sevdiğin ve değer verdiğin birisi senden bir ricada bulunursa, o işi yapmak için elinden geleni ardına koymazsın.
Kitap, Soner Yalçın'ın EFENDİ isimli eseriydi. Lise 3 kafamla okudum kitabı ve her şey dağıldı. Ovaya sis çökmüş gibiydi. Çünkü kitap, o erken ergenliğimde sığındığım ideolojik kampın tam tersinde duran biri tarafından, koca koca tabuları yıkan bir kitaptı. Bitirip soluğu hocamın yanında aldım ve bana söylediği ilk cümle şu oldu:
"Eğer karşı tarafı da okumazsan, canını bile bile acıtma pahasına karşı tarafın ne dediğini analiz edemezsen, kendi davanı da savunamazsın."
O gün ifade özgürlüğünün ilk işaret fişeği ateşlenmişti zihnimde.
Ancak, insan kolay kolay bırakamıyor bazı şeyleri.
Üniversiteye başladığımda hala kendi ideolojik fikriyatımdan kopamıyor, karşı tarafa nefret beslemekten kendimi alamıyordum.
Zannediyorum ki üniversitenin ikinci ya da üçüncü sınıfıydı. Ekşi Sözlük ile tanıştım. Okuduklarım beni şoke etti. Çünkü yıllar yılı hunharca savunduğum fikirlerime alenen saldırılıyordu. İşin ilginci benim kampımdakiler de karşı tarafa saldırıyorlardı. Tabi içinde muazzam bir mizah da vardı. Ama ne olursa olsun herkes her şeyi özgürce anlatıyor ve hiçbir sansüre uğramıyordu. (sonradan düzen değişti biraz ama olsun)
Okudukça, daha çok kapıldım içine. Yeri geldi karşı tarafı savundum, yeri geldi kendi tarafımı. Ama günün sonunda baktığımızda mantıklı olmaya çalışan, doğrunun yanında olan, at gözlüklerini çıkarmış, her görüşe inanmasa bile saygılı olmaya çalışan ılımlı bir insana dönüşmüştüm.
Eminim ki bir sürü insan var benim gibi sözlükte. Dünyada yapılmamış bir şeydi ve imkansızı gerçeğe dönüştürdü.
En önemlisi...
Şu an burada bu satırları yazabilecek seviyeye geldiysem bu tamamen ekşisözlüğün sayesindedir.
Kişisel hafızam orası benim... Öyle olmaya da devam edecek.
NOT: E ne işin var lan o zaman burada? diyenler olabilir :) Haklısınız... Ama oradaki anonimlikten biraz sıkıldım. Neticede orası tamamen bir kapalı kutu. Burası da olsa fena olmaz... İki tarafı da devam ettirebilirim.
senaryocu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder