Bir önceki yazımda "Özel Okul tercihi" kavramına dair bazı genel püf noktalardan bahsetmiştim. Yazının son bölümünde de birtakım "özel" hususlara ileriki yazılarda değineceğimi de eklemiştim. Bu yazımda başlıktan da anlaşılacağı üzere "özel" durumları aktarmayı planlıyorum.
1-) Okulun ticari kaygı düzeyini ölçmeye çalışın.
Bu durumu iyi süzenler "para için okul açmakla", "nitelikli insan yetiştirmek için okul açmak" misyonlarına sahip okulları iyi analiz edebilirler.
Aslında her ne kadar özel okullar birer "eğitim" yuvası olsa da neticede "paralı" bir sektör olduğu için ticari kaygı duymak zorundalar. Ancak bunu hedeflerinin ilk sırasına yerleştiren okullar kapitalizmin kucağına düşüveriyorlar. Özel sektörün "pazarlama, stratejik planlama, süreç yönetimi, detaylı maliyet muhsabesi" vs. gibi bir takım olmazsa olmazlarını bazı okullar abartıyorlar ve bir anda "eğitim" denen büyülü kavramdan uzaklaşıp "para" kuyusuna atlayıveriyorlar. Bu da belli zaman sonra velilerde tiksinti uyandırıyor. Halbuki "kaliteli eğitim" vermek ilk hedefleri olsa paranın zaten kendiliğinden geleceğini çok iyi biliyorlar ama daha fazla kazanma arzusu velileri ve öğrencileri bu okulların gözünde birer "dolar" işaretine dönüştürüyor. Ticari kaygı, eğitim kaygısının önüne geçtiği an kalite düşmeye başlıyor.
Eğitim, bir fabrikada yapılan seri üretime benzemez. Ya da büyük AVM'lerde deli gibi satış yapan kapital aktörlere benzememesi lazım. Eğitim, ulvi ve kutsaldır. Bir ruhu, bir derinliği vardır. Ne kadar parayla yapsan da sanki parayla yapmıyormuş gibi davranman lazım. Ama maalesef "zincirleşme,kurumsallaşma" bu okulları kıskıvrak yakalamış. Bu da dediğim gibi veliye olumsuz yansımakta.
Peki, ticari kaygının belirtileri nelerdir?
Bunun bir çok parametresi olabilir. Ama şahit olduğum ve dışarıdan gözlemlediğim birkaç tanesini yazayım:
- Servis fiyatını yıllık okul fiyatına yaklaştırmak. Örneğin okulun yıllık ücreti 15.000 TL ise bazı okullar servis parasını ayrı olarak alıyorlar ve fiyatı 8.000 TL'ye kadar çıkarıyorlar. Yani okul ücretinde alamadığı parayı servis parası altında sizden çıkarmaya çalışıyorlar.
- Aşırı reklam. Büyükşehirlerin merkezi yerlerindeki devasa billboardlara 365 gün devasa reklam veren okullar için bir durup düşünün derim. Bu, okulların aşırı kurumsallaşmaya bağlı hızlı büyüme taleplerini karşılamak için insanların gözüne soka soka "çocuğunuzu bize verin" temalı yaptıkları bir çalışma. İstanbul için konuşacak olursak; "köklü ve saygıdeğer" okulları araştırın. Bir tanesinin bile reklam vermediğini görürsünüz. Çünkü bunlar artık kendini kanıtlamıştır ve reklama ihtiyaçları yoktur. Hatta "hızlı büyüme" gibi bir kaygıları da yoktur. Onların tek derdi misyonlarınca "nitelikli insan yetiştirmek". Böyle olunca zaten ekonomik sıkıntı yaşamıyorlar. Ha bazı yeni açılmış okullar, "bakın biz de buradayız" demek için durak reklamı vs. gibi ufak çapta çalışmalar yapıyorlar. Bunlara bir diyeceğim yok.
- Ücretli sosyal etkinlikler. Tamam, her etkinliğin okula bir maliyet getirdiği doğru. Ama ufacık etkinlikler için bile devasa paralar talep etmek, üstelik bunu ilk kayıt görüşmesinde sümen altı edip veliye bildirmemek veliyi çileden çıkartabilir. Maliyetin haricinde üzerine ciddi kar oranı koyarak yaptığı etkinliklerden müthiş paralar kazanan okullar var. Örneğin okul ücreti 15.000 TL ise etkinlik+servis ile birlikte bu miktar 22.000 TL'ye kadar çıkabiliyor. Çok dikkatli olmak lazım.
- Telefon araması. Eğer bir özel okul sizi arayıp durduk yere "düşünür müsünüz" diyorsa o okuldan şüphe edin. Bu okulun kayıt sayısının yeterli olmadığı ve doldurmak için uğraştığı anlamına gelir. Yani maksat sizi okula bir şekilde getirip, türlü ayak oyunlarıyla kaydınızı almaya çalışmaktır. Çok çirkin. En sinirlendiğim noktalardan birisi bu. Üstelik sizi arayan insanlara "kayıt hedefi" endeksli prim sistemi uygulanıyor. Bu insanlarda sizi ikna etmek için şekilden şekle giriyorlar. Banka gibi... Bir eğitim kurumuna asla yakışmayacak bir davranış. İşte bunlar hep "hırslı ve hızlı büyüme"nin getirdiği sonuçlar...
2-) Kadro değişim hızını öğrenmeye çalışın.
Okulun hem yönetim hem öğretmen kadrosundaki sık ve hızlı değişimler soru işaretidir ve her ticari kurum gibi o okulda da bir şeylerin ters gittiğini gösterir. Sürekli öğretmen değiştiren öğrencinin motivasyonu mahvolur. Tecrübeyle sabittir. Hatta bazen sırf öğretmenini sevdiği için o derse deli gibi çalışan öğrenciler bile olabilir. Öğrencinin bu kadar sevdiği bir öğretmen ayrıldığı vakit, öğrenci altüst olur. Derse ve okula karşı soğuma başlar. Bu ilkokul düzeyinde çok daha sert yaşanır. O yüzden dikkat edin. Hatta kadroya dair fikir alabiliyorsanız, öğretmenlerin o okuldaki çalışma sürelerini de öğrenmeye çalışın. 3 ya da daha fazla yıldır çalışan öğretmen sayısı fazlaysa işler nispeten daha sağlıklı yürüyor demektir. Öğretmen her şeydir.
3-) Sosyal etkinlik, kulüp çalışmaları, sportif / sanatsal faaliyetlere dair söylemlerin, ne kadar eyleme dönüştüğünü araştırın.
Artık modern eğitim bunu gerektiriyor. Çok geç de olsa Türkiye yavaş yavaş gerçeğin ucundan kıyısından yakalamak için uğraşıyor. Bir öğrencinin "modern ve nitelikli" bir insana evrilme sürecinde okulun etkisi çok büyük. Artık "başarı" çocuğun derslerinden yüksek not alması değil sadece. Onun yaşadığı deneyimler de en az onun kadar pozitif etki ediyor öğrencilere. Mezun olduğunda o öğrencinin okulu sayesinde yüzme öğrenmesi,ata binebilmesi,okçuluğa dair bir kaç deneyiminin olması, buz pateni yapması, tiyatroda rol alması,basket takımına girmesi, resim yapması, robotlarla uğraşması, deneyler yapabilmesi, okuma-yazma-münazara çalışmalarında bulunması, golf oynaması, yoğun kültürel gezilere katılması gibi daha sayabileceğim bir çok farklı deneyimde bulunmuş olması okulun kalitesini gösterir.
İşte bu noktada bazı okullar broşürlerini sosyal etkinliklerle doldurmalarına rağmen faaliyetlerini "aman yapmadı demesinler" diyerek sembolik bir iki etkinlikle geçiştirebiliyor. Önemli olan bu faaliyetleri bulundurmak değil, o işin uzmanlarınca çocuklara benimsetmek. Belki içlerinde ata binme yeteneği olan bir çocuk okulu sayesinde kendini geliştirebilir ve ülkemizi bu dalda temsil edebilir. Çok önemli çok...
4-) Akıllı tahtanın olduğu okulu uzay gemisi zannetmeyin.
Maalesef bizim Türk insanımızın handikapı... Akıllı tahta varsa okul süperdir. Böyle bir şey yok. Okulun içindeki teknolojiye güvenmeyin. Çoğu zaman bunlar semboliktir ve yeterli düzeyde kullanılmaz bile. Hatta kullanamayan öğretmenin olduğu okulda akıllı tahta bir süs eşyası,bir dekor olarak kalır. Tamam, 21.YY sınıfı diye bir kavram artık. E-Sınıf kavramı da gündemde. Ama ben, bunların asla mis gibi kokan bir kitabın ya da o kara tahtanın büyüsünü yanstımadığını düşünüyorum. Aşırı teknoloji çocuğun dikkatini çok dağıtıyor. O yüzden uzay üssü gibi donatılmış bir sınıftansa yeterli düzeyde teknoloji kullanan okulları tercih etmeye bakın.
5-) Okulun internet sitesi ve sosyal medya hesaplarını mutlaka kontrol edin.
İnternet sitesi ve sosyal medya kullanımı okulun faaliyetlerini duyurması açısından önemli. Ama daha da önemlisi güncel olması. 2014 yılında okulun sitesine girdiğinizde hala 2012 yılına ait "yemek listesi" duruyorsa biraz kıllanabilirsiniz. Çünkü artık her şey internetten duyuruluyor. Hala, bir iki bilgi işlem hamlesiyle buna ayak uyduramayan okul olduğunu düşünemiyorum. Bu yoğun telefon trafiğinden de kurtarır okulu. Yeni sezonun başında "servis güzergah listesi, yemek listesi, kitap listesi vs." duyurularını internetten yapmak hem veliyi hem okulu rahatlatır. Bu noktadaki uyumsuzluk, yönetimin işini ciddiye almadığının bir kanıtı olabilir.
6-) Kalite Yönetim Sistemi uygulanıp uygulanmadığını araştırın.
Özellikle büyük okullarda Kalite Yönetim Sistemi işlerin muazzam düzenli ve aksamadan yürümesini sağlıyor. Bütün süreçlerin yerli yerinde ve zamanında yapılması anlamına geliyor bu. Dışardan bakıldığında okula ciddiyet ve kalite katıyor. Ama bir veli olarak, bu işlerin personeli çok yorduğunu bilin istiyorum.
Sonuç: Netice itibariyle bunlar yine de tam fikir verme noktasında yeterli bilgiler değil. Tabiki bu hususların hepsini her okulda göremezsiniz. Ama bir önceki yazımda da dediğim gibi bunların birkaçının bulunması bile yeterli olabiliyor bazen. Ama hiçbiri bulunmuyorsa dikkat edin. "Çocuğum iyi eğitim alsın" diye gönderdiğiniz okul, çocuğunuzu geriye götürebilir. Bunu ülke adına kimse istemez, istememelidir. Amaç, kendini eğitim fabrikası zanneden kapitalist, paragöz okullara prim vermeden, toptan bir kalite yakalamak.
Diğer bir husus da, yukarıda saydığım "özel" hususların bile aslında "özelin geneli" olduğudur. Yani "özel okullara dair" daha gündeme gelmesi gereken çok husus var. Onları da başka bir yazıda "Özel Okul Kalite Kontrol Listesi" adı altında sıralamak istiyorum. Şimdilik bu kadar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder