20 Mayıs 2019 Pazartesi

OKULLARDA TÜRKÇE EĞİTİMİ NE DURUMDA?

Bu sorunu aşamadık!

Burası çok net...

Aslında Milli Eğitim Bakanlığının hazırladığı Türkçe Öğretim Programı içerisinde bir tanım ve amaç var Türkçe dersine dair. Ama sorun, sorunun nasıl tanımlandığı değil, uygulamadaki aksaklıklar.

Bilindiği gibi Türk Eğitim Sistemi 2006 yılına kadar "Davranışçı Yaklaşım" denilen bir eğitim felsefesi dahilindeydi. Yani merkeze öğretmene alan, bilginin öğrenciye direk olarak öğretmen tarafından verildiği, 21.yy becerilerinden uzak, kısmen ezbere dayalı bir yaklaşım.

Bu şekilde bakıldığında çok atıl ve geri kafalı bir yaklaşım gibi durabilir. Ancak şu an 30 yaş ve üzeri olan her kariyerli insan bu sistemle büyüdü, yetişti. Çok da başarısız olduğu söylenemez. Ne var ki  21.yy insan gereklilikleri çerçevesinde değişmesi ya da değiştirilmesi gerekiyordu. Hal böyleyken de Milli Eğitim Bakanlığı 2006 yılında "Yapılandırmacı Yaklaşım" modelini benimsedi.

Yapılandırmacılık, Davranışçılığın aksine daha bilişsel, öğrenciyi merkeze alan, bilgiyi öğrenciye doğrudan veren değil, öğrencinin bilgiye kendisinin ulaşmasında öğretmeni rehber olarak görevlendiren bir yaklaşım.

Bakıldığında davranışçılıktan çok daha iyi olduğu, temel niteliklerinden anlaşılabilir. Neticede 21.yy insan gereksinimlerini karşılayabilecek şekilde dizayn edilmiş gözüküyor.

Ancak kazın ayağı öyle değil. 

Şahsi düşüncem 30 yaş ve üzeri öğretmenlerin, yani davranışçı yaklaşımla eğitim görmüş olanların, bu sisteme karşı olan bakış açılarında bir soğukluk olduğu yönünde. Bir anket yapılsa "eski" sistemin çok daha iyi öğrettiği kanısındalar.

Evet, yeni sistemin daha iyi yönleri olduğu kesin. Özellikle ders kitaplarındaki etkinlik tabanlı modeller öğrenciye daha fazla düşünme fırsatı yaratıyor. Ancak bunu her ders için söylemek zor.

Gelelim asıl konumuz olan Türkçe dersine...

Ben ilk ve ortaokulu 90'lı yıllarda okudum. Davranışçı yaklaşımın zirve yaptığı noktalar diyebiliriz :)

Benim o zamanki Türkçe dersinden hatırladıklarım şunlar: sıfatlar, zamirler, cümlenin ögeleri, yapım ekleri vs.

Günümüzde 6.sınıfa giden bir öğrenciye "Ne işliyorsunuz Türkçeden?" diye sorarsanız alacağınız cevap: sıfatlar, zamirler, yapım ekleri vs. 

Eee? Değişen ne?

Diyeceksiniz ki, "Bilgi aynı, ders aynı. Neden değişsin?"

Maalesef doğru değil. Çünkü bunlar 21.yy insanı hedefleyen "Yapılandırmacı Yaklaşım" hedefleri değil. Çünkü yeni öğretim programı bize diyor ki:

"Dil bilgisini anlatma, sezdir."

Peki Türkçe öğretmenleri dil bilgisi anlatmıyorsa neden hala öğrenciler "Ne işliyorsunuz?" sorusuna dil bilgisi konularıyla cevap veriyorlar?

Çünkü maalesef öğretmenlerimiz hala dil bilgisine gereğinden fazla rağbet etmeye devam ediyorlar.

Türkçe demek şu dört ana başlık demektir:

OKUMA - YAZMA - DİNLEME - KONUŞMA

Dil bilgisi artık bunların içinde yok, olmamalı. Dil bilgisi sadece yazarken ve konuşurken doğru kullanılması gerekn bir araç olarak yansıtılmalı öğrenciye. Ancak bunu yapamıyoruz.

Bir öğrencinin "Türkçe dersim iyi" diyebilmesi için;

- Düzenli olarak (birini bitirip diğerine başlayacak şekilde) kitap okumalı
- Okuduklarını tam olarak anlayabilmeli
- "Bana şu konuyla ilgili bir yazı yaz" denildiğinde en az bir sayfa yazı yazabilmeli
- "Bana şu konudan bahset" dediğinde düzgün cümlelerle kendini ifade edebilmeli
- Yoğunlaşmış dinleme yaparak, dinleyerek de anlayabilmeli

İşte yapılandırmacılık bu aslında. 21.yy insanının dil kullanımında olması gereken evrensel standart bu olmalı ve bunların içinde dil bilgisi yok.

Mevcut durumda öğretmenlerin dil bilgisine bu kadar önem vermelerinin çeşitli sebepleri de var elbet. Bunların başında dil bilgisinin biraz "matematik, mantık" barındırmasından kaynaklı bir öğrenciye ulaşamama problemi var. Öğrenciye dil bilgisi anlatabilmek için tahtayı kullanmalı, bir takım işlemleri tabiri caizse formülize edebilmeli öğretmen (fiil+kip+şahıs=çekimli fiil gibi) Yani öğrencinin bilgiyi yapılandırabilmesi için bir takım kurallar öğrenilmeli ve bunları uygulamak için alıştırma çözülmesi gerekir. Doğal olarak da öğretmenin bunu detaylı detaylı anlatması, yazdırması ve ezbere kaçmadan etkinlikler yaptırması şart hale geliyor. Bütün bu işlemlerin de haftalara yayıldığı düşünüldüğünde öğrencinin zihninde oluşan tablo:

Türkçe = Dil bilgisi

Kitabında yer alan okuma metinleri, bu metinle ilgili sorulan sorular, konuşma ve yazma etkinlikleri bir anda anlamını kaybediyor. Bir de üstüne öğretmen de "O kadar deftere alıştırma yazdırdım, haftalarca etkinlik yaptırdım, sınavda bol bol dil bilgisi sormalıyım." diye düşününce işler iyice çığrından çıkıyor. Aslında "yapılandırmacılık içinde davranışçılık" oynuyoruz.

Fakat Milli Eğitimin son hamlesi işleri düzeltme yolunda bir fikir verir nitelikte. PISA sınavındaki sonuçlar bu yönde bir adım atmaya itmiş olmalı.

TÜRKÇE E-SINAV

İngilizce yeterlilik ölçen TOEFL, IELTS sınavlarını bilirsiniz. Onun aynısı.

-Öğrenciye uzun bir metin verilecek ve onunla ilgili soruları cevaplaması istenecek.
-Öğrenciye bir konu verilecek ve konuyla ilgili bir sayfa yazı yazması istenecek.
-Öğrenciye bir metin dinletilecek ve dinledikleriyle ilgili sorular sorulacak.
-Öğrenciye bir konu verilecek ve konuyla ilgili belli bir dakika konuşması istenecek.

Eğer bu uygulama ülke sathına yayılırsa hem öğretmenler eğitim ortamlarını buna göre düzenleyecekler hem de öğrenciler kendilerini hazırlamış olacaklar. İşte bu sınav gerçekten 21.yy insanının dil becerilerini ölçen bir sınav olur.

O zaman belki bu sorunlar geride kalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder